12 Şubat 2014 Çarşamba

'Ötekinin ötekisi' Müslüman Ermeniler

Türkiye'de pek kimse varlıklarından haberdar değil. Kendileri bile geçmişlerini yeni öğreniyor. Müslüman Ermeniler yaşadıklarını anlattı. Hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar tarafından ötekileştirilmekten yakındılar.

|

Vercihan Ziflioğlu

Muhabir
Türkiye onların varlığını yeni duyuyor. 1915 yılındaki trajik olaylardan kurtulduktan sonra Anadolu'da kaldılar. Yaşamlarını sürdürebilmek için Müslüman oldular. Ama yıllarca çocuklarına bile geçmişlerini anlatmadılar. Çok azı evde kapalı kapılar ardında Ermeni kültürünü yaşadı. Bugün çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yaşıyor, Türkçe ve Kürtçe konuşuyorlar.
Çoğu aslen Ermeni olduğunu yeni öğreniyor. Aralarında 12 Eylül'de gözaltına alınınca geçmişini askerden duyan da var, babasını kaybettikten sonra Nüfus Memurluğu'nda öğrenen de. Kimi eski imam, kimi emekli öğretmen.
Aradan 99 yıl geçtikten sonra, üçüncü nesil arasında vaftiz olup Hristiyanlığa geçenler oluyor. Ama onlar da din değiştirdiklerini saklıyor. Öyle ki bazıları hem Cuma namazına, hem pazar günü ayin olmasa bile gizlice kiliseye gidiyor. Çoğu Ermenistan'ı görmek istiyor.
Ötekileştirilmekten, yaşadıkları yerlerde toplumsal baskı görmekten şikayetçiler. Hristiyan Ermeniler tarafından dışlandıklarını, Müslümanların ise kendilerine 'dönme' ya da 'gavur' dediğini söylüyorlar.
Al Jazeera, çeşitli illerden gelen, farklı kuşaklardan, değişik görüşlerden Müslüman Ermenilerle Diyarbakır'da görüştü. Evlerinde pişirdikleri yemeklerle, Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin avlusunu doldurdular. Kendi hikayelerini anlattılar.
Gümüş, Ermeni kökenli ünlü ABD’li yazar William Saroyan’a benzerliği nedeniyle çevresinde onun ismiyle de anılıyor.
Gümüş, Ermeni kökenli ünlü ABD’li yazar William Saroyan’a benzerliği nedeniyle çevresinde onun ismiyle de anılıyor.

Medreseye gitti, imamlık yaptı
Hadi Gümüş, 1952 Adıyaman doğumlu. Ermeni kökenli ünlü ABD’li yazar William Saroyan’a benzerliği nedeniyle çevresinde onun ismiyle de anılıyor.
Kur'an-ı Kerim'i iki buçuk ayda hatmeden, medrese eğitimi gören Gümüş, bugünkü durumunu "İsa’yı terk ettik, Muhammed'le de tanışmadan öleceğiz" diye tanımlıyor. Çocukken arkadaşlarının kendisini ‘gavur’, dönme’ diye çağırdığını, o yıllarda bu tanımlamalara bir  anlam veremediğini söyleyen Gümüş, Ermeni olduğunu, 1980 askeri darbesinde gözaltına alındığında öğrenmiş.
"Ailem koyu Müslüman'dı. Bizlere dini vecibelerimizi en iyi şekilde yerine getirmemiz için baskı yapıyorlardı.  Babam Müslüman bir din adamıydı. 22 yıl medrese hayatım oldu, beş yıl imamlık yaptım. Biz kraldan çok kralcı olmaya çalıştık. Üç şey üzerinden konuşulmasını solcu görüşüm nedeniyle hiç sevmezdim, hâlâ da sevmem. Bunlar din, dil ve ırk. Beni gözaltına aldıklarında ‘Dönme, senin Ermeni olduğunu biliyoruz, konuş' dediler. 'Hayır biz Müslümanız, Ermeni değiliz' dedim fakat benimle dalga geçtiler. Bir yandan Ermeni olduğum gerçeğiyle yüzyüze geldim, diğer yandan bu kimlik beni örgüt suçlamasından kurtardı."
Hadi Gümüş, Ermeni olduğu ortaya çıkınca hem sevdiği kadını hem de çok sevdiği mesleği öğretmenliği kaybettiğini söyledi. Ailesinin geçmişini araştırdığı için kendi ablasından bile baskı gördüğünü gözyaşları içinde anlattı.
"Bana Ermenilerin gaddar, zalim, arkadan vuran insanlar olduğu öğretildi. Gerçek kimliğimi öğrendiğimde, 'Peki ben şimdi bunların hepsi miyim?' diye sordum kendime. Fakat bu travmayı çabuk aştım. Kimliğimi araştırdıkça Ermeniliğin utanılacak değil övünülecek bir şey olduğunu gördüm. Ailem baskı yaptı, ablam ‘Sen bizim şerefimizle oynadın, kızlarım evde kalacak’ dedi. Aşık olduğum kadın, kimliğim nedeniyle ‘Seni çok seviyorum ama…’ deyince ondan ayrılmak zorunda kaldım. Milli Eğitim Bakanlığı, 'Ermeni kökenlidir, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı kalamaz' dedi, çok sevdiğim mesleğime devam edemedim."
Müslüman Ermeniler, evlerinde pişirdikleri yemeklerle Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin avlusunu doldurdu.
Müslüman Ermeniler, evlerinde pişirdikleri yemeklerle Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin avlusunu doldurdu.

Yazar William Saroyan’ın sözlerine atıfta bulunan Gümüş, "İstesek de istemesek de biz Ermeniyiz" dedi. Hem Müslüman hem de Hristiyan Ermeniler tarafından sürekli dışlanmaktan yakındı, Ermenilere seslendi.
"Bizi anlamak için bizim yaşadıklarımızı yaşamanız gerekir. Ben öleyim mi Müslüman mı olayım? Ya ölümü ya Müslümanlığı tercih edecektim. Benim Ermeniliğime siz mi, Patrikhane mi, yoksa yüz yıldır en büyük acılara maruz kalan ben mi karar vereceğim. ‘Keşkeler’ olmasaydı, bu yaşananlar hiç olmasaydı, biz ‘keşke’lere mahkum kaldık, Allah kimseye yaşatmasın."

Müslüman olmasına karşın zamanının büyük bölümünü kilise avlusunda geçirdiğini söyleyen Hadi Gümüş, "Kültürümü burada algılamaya çalışıyorum. Burası bana huzur veriyor" diye konuştu. Artık Müslümanlığın gereklerini de yerine getirmediğini söyledi. Gümüş, Hristiyan Ermeni ayinini çok merak ettiğini anlattı.
"Öldüğünüzde Müslüman mı yoksa Hristiyan geleneklerine göre gömülmek istersiniz?" sorusuna ise "Beni Hristiyan olarak gömecek biri yok ki. Tanrı katında vereceğim en büyük hesaplardan biri de bu olacak. Ben kimim, ben neyim" diye cevap verdi.
Gümüş, 1915 olayları içinse, "Acıların en büyüğünü çekmiş olan bizler söylüyoruz; kanı kanla yıkamamalıyız, gelecek için mücadele etmeliyiz" dedi.

'Bozulmuş yoğurt muamelesi yapıyorlar'
Vaftiz olmaya hazırlanan 34 yaşındaki Mustafa, güvenlik kaygısı ve aile baskısı yüzünden soyadını vermek istemedi. Rüyasına giren dedesi sayesinde Ermeni olduğunu öğrendiğini anlattı.
"Dedem rüyamda 'Benim yeşil kitabımı bul' dedi. Rüyadan çok etkilendim, aileme sordum. Önce böyle bir kitap olmadığını söylediler. Fakat ısrarım üzerine birkaç ay sonra kitabı bana verdiler. Ermeniceydi, okuyamadım. Sonradan onun bir İncil olduğunu öğrendim. Kitabın her sayfasına dedem aile bireyleriyle ilgili notlar almıştı. Gerçek adının Stepan olduğunu da oradan öğrendim."
Mustafa'ya göre, İstanbul'daki Ermeniler kendilerini dışlıyor, diyasporadakiler de Türkiye’ye karşı siyasi malzeme yapıyor.
"Bizlere bir yandan bozulmuş yoğurt gibi davranıp dışlıyorlar. Camiye girsem Müslümanlar arkamda namaz kılmıyor, Ermeniler bana sahip çıkmıyor. Ötekinin de ötekisiyim. Hristiyan Ermeniler ellerinde imkanları, okulları, kitapları varken onlara sahip çıkmıyor. Ben büyük mücadelelerle Ermeniceyi, kültürümü, müziğimi öğrendim. Sorarım kim daha az ya da daha çok Ermeni"
Mustafa, 1915 olaylarından sonra hayata küsen Ermeni etnomüzikolog Gomidas’ın müzikleri üzerine çalışıyor. Bir Ermeni ile evlenmek, çocuklarını da Hristiyan olarak yetişitirmek istiyor.
Babasının adını öldüğünde öğrendi
Emekli İngilizce Öğretmeni Rahime Karakaş, Elazığ’ın Harput ilçesinden. Ermeni olduğunu, babasının ölümünden sonra nüfus kayıtlarından öğrendiğini söyledi.
"Babamın gerçek adının Sarkis olduğunu nüfus kayıtlarında gördüm. Gerçek isminin üzeri çizilmişti. Bu gerçeği öğrenince babama kimliğimizi gizlediği için çok kızdım. Mezarına gitmiyorum, gidemiyorum."
Karakaş da benzer şikayetleri dile detirdi. "Kürtler sosyalist geçinip bizi eziyor, Ermeniler Müslümanlaştığımız için bize sahip çıkmıyor peki biz ne yapalım?" dedi.
Abdülgaffur Türkay, Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’ne hala bir papaz atananamış olmasından yakındı.
Abdülgaffur Türkay, Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’ne hala bir papaz atananamış olmasından yakındı.

Yıllar sonra vaftiz oldu
Abdülgaffur Türkay, vaftiz olup Ohannes adını almış. Nüfus cüzdanındaki din hanesinde de artık Hristiyan yazıyor. Türkay, Diyarbakır’daki Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin yönetim kurulunda. Müslüman Ermenilerin birbirlerini çok iyi tanıdığını, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da binlerce Müslüman Ermeni olduğunu söyledi. Evliliklerin birbirleri arasında gerçekleştiğini anlattı. Türkay da toplumsal bakıyla karşı karşıya olduklarını söyledi.
"Biz gerçek kimliğimizi gizlesek de onlar bize kim olduğumuzu unutturmuyorlar. Biz kılıç artıklarıyız. 100 yıldır öylesine büyük bir asimilasyon yaşıyoruz ki dilimi, dinimi, kültürümüzü bilmiyorum. Herşeye silbaştan başlıyorum"
Türkay, Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi’ne hala bir papaz atananamış olmasından yakındı ama "Patrikhanenin de kabahati yok. Çünkü İstanbul'daki kiliselerde bile ayin yapacak papaz yok. Çünkü Türkiye’de ruhani yetiştirebileceğimiz bir kurum yok" dedi.
Genç kuşak temkinli
Yaşları daha genç olan Müslüman Ermeniler ise yine güvenlik ve gelecek kaygısıyla kimliklerinin saklı tutulmasını istedi. Diyarbakırlı 22 yaşındaki F.A. beş vakit namaz kıldığını fakat pazar günleri de kiliseye gittiğini söyledi. "Camide arkamda namaz kılmıyorlar. Çünkü biz ne kadar gizlersem gizleyeyim, kim olduğumuzu biliyorlar" dedi. F.A. "Sakal bıraktım, elimde Kur'an ile geziyorum. Beni kendileri gibi sansınlar istiyorum. Aksi taktirde evlenemem, aile kuramam. Yaşamı bana zindan ederler" diye de ekledi.
Şırnak’tan gelen Halide’yse 19 yaşında. Başörtüsü takıyor, "Biz Elhamdüllah Müslümanız" diyor. Halide, Ermeni kimliğiyle ilgili ise "Ne olduğumun, kim olduğumun farkındayım. Fakat bu gerçeği bir yandan da unutmak zorundayım. Yoksa bu ortam yaşamamıza müsaade vermez, bizi barındırmazlar" diye konuştu. 

Ermeni vakıflarını sevindiren iade

Yedikule’deki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi karşısındaki 40 bin metrekarelik arazi ile Beykoz'daki 47 bin 500 metrekarelik arazi Vakıflar tarafından Ermeni vakıflarına iade edildi.

Vercihan Ziflioğlu

Muhabir
Yedikule’deki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin 1970 yılından bu yana verdiği mücadele son buldu.
İadenin kararını büyük bir sevinçle karşıladıklarını belirten Surp Pırgiç Ermeni-Vakfı Başkanı Bedros Şirinoğlu uzun soluklu mücadelelerinin nihayet sonuca ulaştığını söyledi.
“1970 yılından bu yana büyük bir mücadele veriliyordu. Ancak bugüne değin mücadeleler sonuca ulaşmamıştı” diyen Şirinoğlu şöyle devam etti:
"Dönemin yönetimlerince arazilere el konulmuştu. Eğer Vakıflar Yasası çıkartılmamış olsa biz bu mülkü geri alamazdık. AKP Hükümeti’ne ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyoruz.”
Yedikule'deki araziye dönemin yönetimleri tarafından el konulmuştu. Kullanım hakkı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne aitti. Binlerce mertekareye yayılan arazi Zeytinburnu Belediyesi tarafından semt pazarı ve spor alanı olarak kullanılıyordu. Beykoz’daki tarihi Ermeni Mezarlığı üzerindeyse günümüzde gecekondular var.
Azınlık Vakıfları Yasa Tasarısı 2011 yılında AKP Hükümeti tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Yasa kapsamnında azınlık vakıflarına başvuru için bir yıllık süre tanındı. Bu süreçte azınlık vakıflarına ait birçok taşınmaz geri iade edildi.
Kaynak: Al Jazeera

Suriye'de 30 gazeteci hâlâ kayıp

Suriye'de geçen yıl kaçırılan 60 gazeteciden 30'u hâlâ kayıp. Al Jazeera kayıp gazetecilerden ikisinin eşleriyle konuştu.

                          
Kaçırılan İspanyol gazetecinin eşi Monica Pietro [Aljazeera]

Vercihan Ziflioğlu

Muhabir
Suriye’de yaklaşık üç yıldır süren savaş sırasında çok sayıda gazeteci kaçırıldı. New York merkezli Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin (CPJ) 2013 verilerine göre, sadece geçen yıl 60 gazeteci kaçırıldı. CPJ'in Al Jazeera'ya yaptığı açıklamaya göre bu gazetecilerden 30'u hâlâ kayıp. Listeye her hafta yeni isimler ekleniyor. CPJ veri edinmekte güçlük çektiklerini, gerçek sayının çok daha yüksek olabileceğini belirtiyor.
Al Jazeera 18 ay önce kaçırılan Filistin asıllı Türkiye vatandaşı Başar Kadumi’nin eşi Arzu Kadumi ve dört ay önce kaçırılan İspanyol gazeteci Javier Espinosa’nın eşi Monica Pietro ile görüştü.
El Mundo gazetesi için Ortadoğu'da muhabirlik yapan Espinosa’nın, kendisi gibi gazeteci olan eşi Monica Pietro Ankara’dan destek istiyor. Bu yüzden kısa bir süre önce birkaç günlüğüne İstanbul’a geldi. Pietro “Türk Hükümeti’nden eşimin bulunması için yardım istiyorum. Çünkü birçok gazeteciyi bulabildiler. Ayrıca Türkiye bölgeye daha çok hâkim. Ancak Ankara ile henüz temasım olmadı” dedi.
“Çocuklara anlatmakta zorlanıyorum”
Yedi yıldır Beyrut’ta yaşadıklarını söyleyen Pietro, kaçırılmadan önce eşiyle İstanbul’a yerleşmeyi planladıklarını anlattı. Bu planlarını şimdilik askıya almak zorunda kalmışlar.
Kısa bir süre önce Türk Dışişleri Bakanlığı’nın girişimiyle kurtarılan gazeteci Bünyamin Aygün ile de buluşmuş. Orada yaşananları Aygün'den dinlemek istemiş. Monica Pietro yaşadığı en büyük zorluklardan birinin, bu durumu 7 ve 3 yaşlarındaki çocuklarına anlatmak olduğunu söylüyor.
"Bu durumu kendime bile anlatmaya zorlanırken, onlara nasıl anlatabilirim ki? Fakat duruma uyum sağlamaya çalışıyorlar. Ona ne olduğunu bilmek istiyorum, hayatından endişe ediyorum."

“Umut etmekten yoruldum”
Bir diğer endişeli bekleyiş ise İstanbul’da sürüyor. Başar Kadumi’nin eşi Arzu Kadumi eşinin âkıbetinden endişeli. Başar Kadumi’nin kaçırılışını takip eden günlerde Arzu Kadumi Türk yetkili makamlarını eleştirmiş ve eşinin Filistinli olması nedeniyle önemsenmediğini, bu yüzden Ankara tarafından çaba sarf edilmediğini iddia etmişti.  
Arzu Kadumi, [AA]
Al Jazeera’ya yaptığı açıklamarda ise Arzu Kadumi bu açıklamalarının aksine Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun gerekli her türlü girişimi yaptığını söyledi.
Açıklamaları arasındaki farkı sorduğumuzda ise, "Yaşadığım duygusal iniş çıkışlar ve çaresizlik nedeniyle öyle konuştum. Sadece konuşmakla da kalmadım Sayın Davutoğlu’na bu soruyu bizzat sordum."
Suriye ile ilişkiler konusunda Rusya ve İran’ın kilit ülke olduğunu belirten Arzu Kadumi, Başbakan’ın bu ülkelere yaptığı ziyaretler sırasında Başar Kadumi’yi de gündeme getirdiğini söyledi.
Türkiye’nin diplomatik kanallar vasıtasıyla Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’den bu konuda bilgi istediğini söyleyen Arzu Kadumi şunları söyledi:
"Esed yönetimi Kadumi’nin kendilerinde olmadığını söylüyor. Suriye’de savaş ortamı hâkim. Esed yönetimi her yeri kontrol edemiyor, belki gerçekten Esed’in haberi yoktur, bilmiyor. Fakat yine de ben bu durumu kabul etmekte zorlanıyorum. Eşimin kaçırıldığı günkü son görüntülerde Esed askerleriyle konuşmasını görüyoruz."
Türkiye’nin Türk ve yabancı gazetecilerin kurtarılması için verdiği mücadelenin ve aldığı sonuçların kendisini umutlandırdığını belirten Arzu Kadumi, "Umut etmekten de çok yoruldum. Fakat Türkiye’nin bu işin üstesinden gelebilecek ve olayı aydınlatabilecek gücü olduğuna inanıyorum” dedi. 

Ermeni Diasporası’nın 2015 Planı/Vercihan Ziflioğlu-Aljazeera

Ermeni diasporası, 1915 olaylarının yüzüncü yıldönümünde Türkiye’ye karşı büyük bir kampanya hazırlığında. Fransa Ermeni diasporası bu akşam 2015 programını resmen açıklıyor. Diaspora’nın önde gelen iki ismi Franck Papazyan ve Alexis Govciyan Al Jazeera Türk’e konuştu.


Ermeni diasporasının en güçlü kalelerinden Fransa Ermeni diasporası, 29 Ocak akşamı Paris’te düzenlenecek resepsiyonda 2015 programını resmen açıklayacak. 2015 yılı tüm dünya Ermenileri tarafından 1915 yılında yaşanan acı olayların 100. yıldönümü. Paris’te düzenlenecek resepsiyona Hollande hükümeti kabinesinden bakanların, Fransız Ermeni diasporasının üst düzey isimlerinin ve dünyaca ünlü Ermeni kökenli Fransız şarkıcı Charles Aznavour’un katılımı bekleniyor.
Al Jazeera resepsiyon öncesinde 2015 programı içeriğini Fransa’daki Ermeni örgütlerinin Başkanı Franck Mourad Papazyan ve 2015 Komitesi Başkanı Alexis Govciyan’a sordu. Her iki isim de Fransa Ermeni diasporasının öncü isimlerinden. Papazyan ve Govciyan Hollande Hükümeti’ne yakınlıklarıyla tanınıyor. Papazyan’ın kökenleri Türkiye’nin doğu illerinden Van’a dayanıyor, Govciyan ise  İstanbul doğumlu, 15 yaşındayken Fransa’ya göç etmiş bir Ermeni.

İnkâr yasa tasarısını yeniden gündeme getirecekler

Franck Papazyan, 2015 programı kapsamında öncelikle İnkar Yasa Tasarısı’nı  yeniden gündeme getireceklerini söylüyor:
“Fransa’da Hollande Hükümeti İnkar Yasa Tasarısı’nı yeniden gündeme getirme sözü verdi. 2014 yılı içerisinde çok farklı bir formatla yasa yeniden ele alınacak. Hatırlarsanız tasarı politik nedenler ve Türkiye’nin baskısıyla geri dönmüştü.”
Fransa 2001 yılında 1915 olaylarını resmen soykırım olarak kabul etmişti. Soykırımı inkara ceza getiren Soykırımı İnkar Yasa Tasarısı 2011 yılında Sarkozy Hükümeti döneminde de gündeme getirildi fakat yasa Anayasa Mahkemesi’nden geri döndü.

Büyük bütçeli film çekilecek

2015 projeleri kapsamında tüm dünyadaki öncü üniversitelerde ‘soykırım’ ın anlatılacağını ve kitaplar basılacağını söyleyen Papazyan, olayların anlatılacağı oldukça ‘büyük bütçeli’ bir filmin de çekileceği belirtti. Papazyan filmin içeriğinden, yönetmeni ve oyuncularından bahsetmedi. Papazyan 2015 yılında ayrıca Türkiye’den tazminat ve toprak taleplerinin de gündeme gelebileceğini söyledi.
Fransa’da Hollande Hükümeti İnkar Yasa Tasarısı’nı yeniden gündeme getirme sözü verdi.
Franck Mourad Papazyan , Fransa'daki Ermeni Dernekleri Başkanı
Fransız Ermeni diasporasının 2015 programı kapsamında Mart ayı içerisinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararıyla ilgili girişimlerde bulunacak.
İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek 2005 yılında İsviçre’ye yaptığı gezi sırasında 1915 olaylarının soykırım olmadığını söylemiş, İsviçre-Ermenistan Derneği de bu ifadelerin “ırkçı ayrımcılık” kapsamına girdiği gerekçesiyle Perinçek’ten davacı olmuştu. Geçtiğimiz aylarda AIHM Perinçek’i haklı buldu ve davanın ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetti. AIHM ayrıca 1915 olaylarının Holocostla kıyaslanamayacağını belirtti.

"Davutoğlu’nun açıklamaları gülünç"

Davutoğlu’nun Erivan ziyareti sırasında yaptığı açıklamalara da değinen Papazyan, ”Bunlar gülünç sözler. Soykırımı tanımaktan başka bir yol yok, diğer tüm yollar Türkiye’yi ancak çıkmaza sürükler. Türkiye kelime oyunlarını bir yana bırakıp artık tarihiyle yüzleşmeli. Sormak isterim Türkiye tarihiyle yüzleşebilecek mi bu gücü var mı?” dedi.
Davutoğlu geçtiğimiz ay Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantıları çerçevesinde Erivan’a  giderken uçakta “Türk-Ermeni ilişkileri Alman-Yahudi ilişkileri gibi bir geçmişe dayanmıyor. Her bir sokakta bir ortak iz var. Bunu keşfedip, ondan sonra da tehciri o dönemde yaşananları ki, onu ben de tamamıyla yanlış bir uygulama olarak görüyorum. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay da değil, gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz. Ama alıp da o tehcirden geriye doğru tarihi yazınca bu sefer bu taraftakiler de Ermeniler tamamen vatana ihanet eden dolayısıyla da tehciri hak etmiş bir kitle olarak gören bir kolektif bilinç oluşuyor. Bu iki kolektif bilinci de yıkmak lazım” demişti.

"Türkiye diasporadan isimlerle görüşüyor"

Diasporadan edindikleri bir istihbaratı Aljazeera’yla paylaşan Papazyan Türkiye’nin bireyler bazında diasporadan kimi isimlerle temaslarda bulunduğunu söyledi:
”Edindiğimiz bilgilere göre Türkiye diasporada bireyler üzerinden harekete geçti. Tarihçiler Komisyonu’nu yeniden gündeme getirmeye çalışacaklar. Bireylerin kendi tercihleri fakat unuttukları gerçek Ermeni diasporasının son derece organize bir şekilde örgütlenmiş olduğu gerçeği. Biz Türkiye’yle konuşmaya hazırız fakat Türkiye önce inkarcı politikalarından vazgeçmeli soykırımı kabul etmeli ve bedel ödemeli.”

Fransa ve Ermenistan komiteleri

Ermenistan’da Diaspora Bakanlığı bünyesinde 100. Yıl Komitesi kuruldu ve komite geçtiğimiz yıl çalışmalarına başladı. Ermenistanla çalışmalar yürüttüklerini söyleyen Papazyan ayrıca Fransız Ermeni Diasporası’nın da farklı bir komite kurduğunu söyledi. Başka bir komiteye neden ihtiyaç duydunuz sorusuna Papazyan şu cevabı verdi:
“Yanlış algılanmasın kurduğumuz komitede Ermenistanla işbirliği içerisinde her konuda bilgi paylaşımı sağlanıyor. Ermenistan Büyükelçiliğiyle de zaten temastayız.”

Govciyan: Türk halkını kesinlikle suçlamıyoruz

Yüzüncü Yıl Komitesi Başkanı Alexis Govciyan da “Türk halkını kesinlikle suçlamıyoruz ”Türkiye kendi tarihiyle yüzleşemediği gibi yaşananları kendi halkına anlatırken yalan söyledi. Türkiye soykırımla ve kendi tarihiyle yüzleşmeli.Almanların Yahudilere ödediği gibi bedel ödemeli” dedi. Govciyan Davutoğlu’nun Erivan ziyaretinde yaptığı açıklamalarla ilgili olarak, "Soykırımın dışında bir kelime kabul etmiyoruz.1.5 milyon insanımızın mezarları kalbimizde gömülü." diye konuştu.

18 Aralık 2013 Çarşamba

TURKEY
  • ECONOMY
  • WORLD
  • SPORTS
  • LIFE
  • ARTS/CULTURE
  • OPINION
  • VIDEO
  • PHOTO
  • BLOG
  • Hürriyet
  • Radikal

  • RIGHTS > Turkish court postpones verdict on ‘explicit’ Apollinaire book

    ISTANBUL – Hürriyet Daily News/  Vercihan Ziflioğlu 

     

    Sel Publishing House owner İrfan Sancı was facing jail sentence for releasing one of Apollinaire’s books. DAILY NEWS photo, Hasan ALTINIŞIK
    Sel Publishing House owner İrfan Sancı was facing jail sentence for releasing one of Apollinaire’s books. DAILY NEWS photo, Hasan ALTINIŞIK            
     
    An Istanbul court on Dec. 17 postponed the sentencing of a publisher and translator for releasing a book by surrealist French poet and writer Guillaume Apollinaire.

    Sel Publishing House owner İrfan Sancı and translator İsmail Yerguz were facing six to 10 years in jail for releasing Apollinaire’s “The Exploits of Young Don Juan,” first published in France over 100 years ago, but the court postponed the jurisdiction for three years on the condition that the two do not commit the same offense again.

    Previously, Sancı and Yerguz were acquitted from charges of the book’s “explicit nature” in a local court, but the Supreme Court of Appeals overturned the acquittals and reopened the case.

    The appeals court had stated that the book gave detailed accounts of “unnatural sexual relationships” with “no plot whatsoever,” adding that it therefore did not fall within the limits of freedom of speech.
    Speaking to the Hürriyet Daily News, Sancı expressed his dissatisfaction with the ruling, despite its postponement.

    “The imprisonment decision has just been frozen for now. I would like to highlight that I had already been acquitted in this case. I’m not happy with this decision of the court, which was trying to find a middle course because it didn’t want any more reactions,” he said.

    Sancı also added that he would “not hold back” despite the ruling. “As a publisher, I’ll continue to commit this crime. [The ruling] will not change anything,” he said.

    International writers and publishers associations had voiced their support for Sancı and Yerguz, most recently PEN International, the French Writers Association (SGDL), the French Publishing Union (SGDL) and the French Translators Union.
    December/17/2013

    17 Aralık 2013 Salı

    RIGHTS > Turkey FM Davutoğlu’s historical meeting with Imroz people in Athens

    ISTANBUL – Hürriyet Daily News/  Vercihan Ziflioğluvercihan.ziflioglu@hurriyet.com.tr

     

    A Greek school in Gökçeada was reopened after almost 50 years. DHA Photo
    A Greek school in Gökçeada was reopened after almost 50 years. DHA Photo            

    The opening of more Greek schools, as well as property returning issues were on the table during the Turkish Foreign Minister Ahmet Davutoğlu’s “Gökçeada meeting” in Athens.

    Davutoğlu met with members of the Greek community who are living in Gökçeada on Dec. 13 during his formal visit to Greece.

    Greeks from Gökçeada, known as Imroz in Greek, who were deported from Turkey to Greece on 1964 because of the political tension between both countries, welcomed the historic meeting.

    The Imroz Association President Paris Asanakis told Hurriyet Daily News it was the first meeting on a ministerial level to the community.

    Asanakis welcomed the recent reopening of a school in Gökçeada and said more could be on the way.
    “The reopening of one of the island’s Greek schools, which were closed down in 1964, was a positive step,” he said. “The two other four grade school levels may reopen next year and the full range of Greek minority education may be available to their children of all [Imroz] families wishing to return.”

    The total number of “Imroz Greeks” are 25,000 worldwide, including those who are in Turkey. Asanakis said citizenship issues were also on the agenda.

    “Those who were deported lost their Turkish citizenship rights,” he said, adding Davutoğlu invited them to apply to take their citizenship back.

    Asanakis said legal steps are not enough and they also need support from the Turkish society to return to the island.

    “There is no future for us in Turkey unless and until Turkish society embraces us, so that we may go hand-in-hand for a common, better future,” he said, adding they were seriously concerned about the murder of a woman on the island in May.    
    December/17/2013

    16 Aralık 2013 Pazartesi

    Turkey’s White Russians concerned for churches’ fate
     
    ISTANBUL – Hürriyet Daily News/  Vercihan Ziflioğluvercihan.ziflioglu@hurriyet.com.tr

     

    There are three Russian churches in Istanbul, including the Hagia Andrea, which is seen in this picture. DAILY NEWS photo, Emrah GÜREL
    There are three Russian churches in Istanbul, including the Hagia Andrea, which is seen in this picture. DAILY NEWS photo, Emrah GÜREL            

    Only months after reopening their churches after decades closed, Turkey’s Russian community says the Fener Greek Patriarchate has asked them to hand back the keys.

    Russians have three churches in Istanbul – Hagia Andrea, Hagia Pantalameon and Hagia Elia – which were recently reopened for their first rituals in 41 years.

    The properties belong to the Russian Monastery at the Ayanaroz Monastery Complex in Greece, and the Fener Greek Patriarchate in Istanbul is in charge of the churches.

    Turkey’s Russian community is largely made up of White Russians who settled in Turkey after fleeing the Bolshevik government in 1921. While many moved on to various Western countries, a considerable number stayed in Istanbul. According to data by the PAE Fukaraperver Association, which represents the Russian émigrés, the total number of Russians in Turkey is approximately 100,000.

    The latest plans for the Galataport project in the Karaköy neighborhood of Istanbul have stirred the city's Russian community to take legal action to preserve the historical Hagia Elia church, which is at risk of being demolished as part of the project.

    PAE Fukaraperver Association Deputy President Kazmir Pamir spoke to the Hürriyet Daily News, and said they were very concerned about their churches’ future.

    “The Fener Greek Patriarchate said they wanted the keys back because restoration will start in the church, but if we give back the keys, it means that we will lose our churches forever,” Pamir said.

    “We would like to restore our church to suit Russian church traditions. We found sponsors for the restoration, but we want to take back the property rights,” he added.

    The Patriarchate did not respond to the Daily News’ questions, saying there was no spokesman available.

    Pamir said a group from the PAE Fukaraperver Association would go to the Ayanaroz Monastery to request the properties' rights from the Patriarchate. “We would like to establish a Russian Church Foundation here in Istanbul. We would like to gather our churches under the one roof,” he added. 
    December/14/2013